Ana Sayfa Yazı 2930-bolum-5

2930-bolum-5

Bölüm 5

“Hey, çirkin şey. Senin adın gerçekten Benjamin mi?”

Felix, ağlamayı yeni kesmiş olan üç yaşındaki çocuğun önünde sırtı dik bir şekilde dururken ciddi bir ses tonuyla sordu. Birdenbire yabancı bir yere getirilen korkmuş bir çocuğa ne tür saçma bir şey yaptığını sormak istiyordu insan, öyle ki ona karşı olabildiğince nazik davransanız bile yine de bunu telafi etmeye yetmeyecekti.

Yine de çocuğun kendisine benzettiği Felix’e bakıp başını sallaması takdire şayandı. Siyahlar içindeki adamlar denizinin arasında kendisine çok benzeyen parlak ve güzel bir yüz gören çocuk muhtemelen farkında olmadan bir nebze de olsa güven duymuştu.

“Kaç yaşındasın?”

“Üç!”

Çocuk, genellikle eğrelti otu filizleri gibi kıvrılmış olan parmaklarını beceriksizce açıp garip bir şekil vererek cevap verdi. Yaşını nasıl söyleyeceğini bildiği için kendisiyle gurur duyuyor gibiydi. Şirinliği her yerde hayranlık dolu haykırışlara neden oldu.

“Baban nerede?”

“Baba… dükkânda!”

“Dükkân mı? Babanın işi ne?”

“Um, çiçekler! Orada çok güzel çiçekler var!”

Çocuğun yüzü, ağlamayı bıraktıktan sonra, babasından bahsederken birden neşelendi. Kollarını iki yana açtı ve cesurca cevap verdi. Sesi sanki daha önce hüngür hüngür ağlamıyormuş gibi parlaktı.

Ağlamayı çoktan bıraktığı, bir bebek kadar güzel olduğu ve hatta parlak bir şekilde cevap verdiği için, siyahlı adamlar çok sıra dışı bir yaratığa bakıyormuş gibi huşu içinde bakmakla meşguldü. Çocuk ne zaman bir şey söylese, yüzü pembeleşiyor, bu da izleyenlerin sanki çok başarılıymış gibi onu ayakta alkışlamak istemelerine neden oluyordu. Ancak onların aksine Felix açıkça hoşnutsuz görünüyordu.

“Öyle mi? Babanın adının Isaac olduğu doğru mu?”

“Babam babamdır!”

Çocuk kendinden emin bir şekilde cevap verdi. Görünüşe göre bu çirkin şey hala kelimeleri iyi anlayamıyordu. “Her neyse,” diye mırıldandı Felix omuz silkerken. Tam annesini soracaktı ki-

Bamm-! Kapı pat diye açıldı ve ardından oflayıp puflayan, deli gibi terleyen bir adam hiçbir uyarıda bulunmadan siyahlar içindeki adamlarla dolu odaya daldı.

Melek gibi çocuk sayesinde tamamen hazırlıksız yakalanan adamlar, refleks olarak hemen silahlarını çekip davetsiz misafiri hedef aldılar.

Klik, klik- Emniyet düğmelerinin serbest bırakılma sesi kulağa sert geliyordu. Ne tür bir adam, her ne sebeple olursa olsun, Felix’in özel konutuna hiç tereddüt etmeden girmeye cesaret edebilirdi? Yarı şaşkınlık yarı inançsızlık karışımı bir duygu içinde olan adamlardan hiçbiri tek bir kelime bile edemedi.

Ölümcül bir sessizlik geçti. İşte o zaman Felix dönüp baktı.

“Baba!”

Tam o anda, daha önce sorguya çekilirken oturmakta olan çocuk yıldırım gibi adama doğru fırladı. Bu o kadar hızlı oldu ki kimse onu yakalayamadı.

Ağzı yarı açık olan çocuk, kapıyı tekmeleyerek içeri giren adama doğru koştu. Hızla babasının boynuna sarıldı ve sonra ağlamaya başladı. Sonunda babasını tanımadığı bir yerde tek başına görmüştü, bu yüzden endişesi patlamış olmalıydı. Daha bir süre önce cesurca sorulara cevap veren bir çocuktu bu.

“Benjamin!”

Isaac de iki kolunu sıkıca çocuğa doladı. Çocuğu göğsüne bastırırken diz çökmüştü. Gözleri kapalıydı ve rahatlamış hissederek derin bir iç çekti.

“Aman Tanrım, şükürler olsun!” Isaac zayıf bir sesle mırıldandı. Ağlayan çocuğu teselli ederken sesi titriyordu. Baba ile oğlunun dramatik kavuşmasını izleyenler arasında burnunu çekme sesleri duyuluyordu.

İzleyen herkes çocuğun istismara uğradığını ve eziyet gördüğünü düşünebilirdi. Elbette, zarar görmemiş olsalar bile bir çocuğu kaçırmak yine de bir suçtu. Felix alnını ovuşturdu, utanmış görünüyordu.

“Ne yaptığını sanıyorsun sen?”

Ancak Isaac dişlerini sıkıp kara gözlerini kaldırarak biraz uzaktaki Felix’e sanki onu öldürmek istiyormuş gibi soğuk ve keskin bir bakış attığında Felix irkildi ve olduğu yerde donakaldı.

Felix o anda farklı bir insana bakıp bakmadığını merak etti. Görünüşe göre o her zaman kayıtsız bir adam değildi. Bir uçurum kadar karanlık olan gözlerinden güçlü bir kana susamışlık akıyordu ve soğuk ifadesi tüylerini diken diken etmeye yetiyordu. Allied Fansub tarafından çevrilmiştir. Çocuğu o kadar sıkı tutuyordu ki her iki kolundaki damarlar görünüyordu.

Felix ne kadar patavatsız olursa olsun, Isaac’in buraya koşarak girdiğinde ne hissettiği çok açıktı. Aslında, küçük hayvanlar bile biri yavrularını almaya çalıştığında tüylerini kabartır ve korkutucu görünmeye çalışırlardı. Isaac de şu anda tam olarak böyle görünüyordu. Yavrusu elinden alınmış bir anne gibi görünüyordu.

“Hmm.” Isaac’e yakından bakan Felix etrafına bakmadan önce mırıldandı.

“Peki ben sana ne demiştim?! Aptalca bir şey yapma dedim, değil mi? Neden canının istediğini yapmak ve huzur içinde yaşayan bir çocuğu kaçırmak zorundaydın ki? Kaçırmanın ne kadar korkunç olduğunu biliyor musun? Bak, babası o kadar korktu ki buraya kadar koşarak geldi!”

Ve sonra aniden bağırmaya başladı. Etraf bir anda yeniden sessizleşti. Herkesin yüzünde sarışın adamın neden bahsettiğini anlamadıklarını belirten bir ifade vardı. Adamı yakalamamızı emreden sendin, ama şimdi tüm suçu bize mi atıyorsun? Herkes kendini mağdur hissediyordu ama kimse itiraz etmek için ağzını açmaya cesaret edemiyordu.

Felix öfkelendi ve tüm adamlarını hızla dışarı attı. Az önce bal yemiş dilsizler gibi, dudaklarını büzmüş ve düşüncelerini ifade edemeyen adamların odadan hızla çıkmaktan başka çareleri yoktu. İçinde bulunulacak berbat bir durumdu bu.

Bu sırada sadece Tony meraklı gözlerle Felix’e bakıyordu. Isaac’in kızgın olduğunu fark eden Felix’in kaçamak cevapları el altından ama oldukça hızlıydı. Hatta Tony’nin, onun gerçekten de bunca zamandır aynı patavatsız adam olup olmadığını merak etmesine neden oldu.

Hayranlık duyup duymadığına karar veremeyen Tony, bu kez Isaac’e bakmak için döndü. Gözleri pırıl pırıl parlayarak hâlâ Felix’e bakıyordu. Özetle, Felix Isaac tarafından nefret edilmek istemiyordu, bu yüzden normalde sahip olmadığı kıvrak zekasını aniden kullandı…

Bu şekilde ifade edersek, Isaac o zaman harika değil miydi? Tony’nin gözleri parladı, Isaac’e yeni bir ışık altında bakıyordu.

“Neden hâlâ buradasın?”

Ancak Tony’nin şaşkınlığı uzun sürmedi. Tony’nin omuzları Felix’in dışarı çıkmasını dolaylı olarak emreden düşmanca sesiyle irkildi.

“Ben de dışarı çıkayım mı?”

“Isaac’e söylemem gereken bir şey var. Git ve dışarıda bekle.”

“Anlaşıldı…”

Tony başka bir şey söylemeden çıkıp gitti. Benjamin’i tekrar kaybetmekten korkuyormuş gibi ona sıkıca sarılan Isaac ve soğukkanlıymış gibi davranırken Isaac’in çok farkında olan Felix – bu aslında oldukça ferahlatıcı bir görüntü oluşturuyordu.

Doğrusu Felix’in bu yönünü ilk kez görüyordu. Ünlü silah tüccarı Felix Felice’in sadece bir çiçekçi için bu kadar endişeleneceğini kim tahmin edebilirdi ki? Onu tanıyan herkes kesinlikle başını sallar ve “Şaka yapıyorsun, değil mi?” derdi.

Daha önce hiç tanık olmadığı böyle bir manzarayı kaçırmamak için bir kez daha arkasına bakan Tony, aklına aniden bir soru gelince başını öne eğdi. Bu beta çiçekçi Felix’in özel konutuna girmeyi nasıl başarmıştı? Şaşkın Tony, sorunun çalışanlarında olması gerektiğini düşünerek dilini şaklattı. Ardından, kendisine doğru bakmayan Felix’i selamladı ve odadan çıktı.

Takırt- Tony kapıyı arkasından sessizce kapatarak odadan çıkar çıkmaz garip bir sessizlik çöktü. Bu nedenle sadece Isaac’in kucağındaki çocuğun iniltileri net bir şekilde duyulabiliyordu. Bu ses insanın kalbini sızlatabilirdi.

Felix utancını gizleyemeyerek yanağını kaşıdı. Dürüst olmak gerekirse, olayların bu şekilde sonuçlanmasını beklemiyordu. Isaac’in hülyalı yüzüyle yazdığı kartların alıcısı Benjamin’in sadece üç yaşında bir çocuk olduğunu kim tahmin edebilirdi ki?

Elbette Benjamin’in Isaac’in sevgilisi olduğunu düşünen Felix’in, onu Isaac’ten ayrılmaya ikna etmek için adamla sadece “barışçıl” bir şekilde konuşmak istemesi sadece bir bahaneydi… Gerçek şu ki, her zaman önce onu yakalamak ve ardından Isaac’ten ayrılmaya “ikna etmek” için her türlü yöntemi uygulamayı planlanmıştı.

Vazgeçmek istemeyen Felix, Benjamin’den vazgeçmeyeceğini kararlılıkla söyleyen Isaac’ı elde etmek için başka yollar da denedi. Ama Felix işlerin bu kadar karışacağını tahmin etmemişti.

Felix endişeyle volta atıyordu. Isaac’e bakarken alt dudağını çiğniyordu. Bu daha önce hiç yapmadığı bir şeydi, birinin etrafında ayağını denk almak zorunda olmak…

“Isaac, bu yaşandığı için üzüldüm. Dikkat etmemek benim hatamdı. İçtenlikle özür dilerim.”

Sonunda, derin bir iç çekişin ardından özrünü iletti. Tony ya da Jack gibi onu tanıyan insanlar Felix’in o anki halini görselerdi, şoktan bayılırlardı. Gözlerine inanamazlardı çünkü Felix Felice başkalarından özür dilemek yerine ölümü tercih eden gururlu ve kibirli bir adamdı.

İşlediği suç ne kadar kötü olursa olsun, özür dileyecek bir adam değildi. Dünyaca ünlü bir silah tüccarı ve mafya babası olmak, gaddar ve kötü bir insan olmakla aynı anlama geliyordu. Ve Felix Felice, hiç şüphesiz, bu şöhretin hakkını fazlasıyla veren bir adamdı.

Ne var ki, kötü şöhretli Felix Felice, kendisine hiç yakışmayan bir gerginlikle özrünü sunsa da, öfkeli Isaac gözlerini ondan ayırmadı. Bu anlaşılabilir bir şeydi. Allied Fansub tarafından çevrilmiştir. Hangi aklı başında ebeveyn, biri masum çocuğuna zarar verdikten sonra öfkesini çabucak kaybedebilirdi ki?

“Isaac…”

Isaac ağlaması güçlükle kesilen Benjamin’in sırtını hafifçe sıvazlıyordu. Gittikçe gerginleşen Felix bir adım daha yaklaştığında, Isaac kucağındaki çocukla birlikte ayağa fırladı. Felix’in tereddütlü adımları bir anda durakladı.

“Sebebin her ne olursa olsun, bu sefer çok ileri gittin. Kim olursan ol, basitçe yapamayacağın bazı şeyler vardır… üç yaşında olan bir çocuğu kaçırmak gibi.”

Bu dünyada var olmasına izin verilen hiçbir suç olmamasına rağmen, çocukların dahil olduğu suçlar en kötüsüdür. Ne kadar kötü olursa olsun, Felix yine de küçük çocukları hedef alan suçlardan nefret eden biriydi. Ancak, yine de gidip Isaac’in çocuğunu kaçırdı. Teknik olarak ilk başta bilmese de, itibarını kaybettiği, gururunun incindiği ve yaptığı şeyin kesinlikle korkunç olduğu bir gerçekti.

“Biliyorum. ‘Bilmiyordum’ dedim ama bunun benim hatam olduğunu kabul ediyorum. Bu yüzden senden böyle özür diliyorum.”

Felix avucunu kurumuş dudaklarının üzerinde gezdirerek mutsuzca mırıldandı.

“Umarım bu bir daha olmaz.”

“Elbette.”

“Şimdi geri dönüyoruz. Ayrıca, umarım bundan sonra dükkâna gelmezsin.”

Sadece duygusuz değil, aynı zamanda kışın kuzey rüzgârı kadar soğuktu. Sabırsız Felix refleks olarak Isaac’in kollarından birini yakaladı. Diğer adam kaşlarını çatma zahmetine girmeden Felix’e döndü. Yüzünü babasının göğsüne gömmüş olan çocuk da başını kaldırdı.

“Pfft!” Birdenbire, ikisine de sırayla bakan Felix, şişirilmiş bir balondan hızla çıkan hava sesine benzer boğuk bir kahkaha attı.

“Ne kadar da benziyor.”

Sonra da durup dururken ağzından bir laf kaçırdı. Gözlerindeki şaşkın bakış yalan söylemediğinin kanıtıydı.

“Benzer…?”

“Çocuk sana çok benziyor.”

“Ben mi?”

Isaac’in başını eğerken ki ifadesi ne kadar şaşırdığını açıkça gösteriyordu. Bu beklenmedik tepki karşısında Felix’in dudaklarının kenarları hafifçe kalktı.

“Bu doğru. Saç ve göz renkleriniz farklı olduğu için ilk başta fark etmemiştim ama gözleri ve yüzünün şekli tıpkı seninkilere benziyor. Bu benzerlik gerçekten büyüleyici.”

Yumuşak bir sesle konuşan Felix, hala Isaac’in kolunu sıkıca tuttuğunu fark edince hızla bıraktı. Sebepsiz yere utandığını hissederek boğazını temizledi ve ellerini ceplerine soktu. Isaac bir süre dalgın kaldıktan sonra nihayet kısa bir iç çekti.

“Bu… Benjamin’in bana benzediğini ilk kez duyuyorum.”

“İlk kez mi? Bu kadar benzemenize rağmen mi?”

“…”

“Daha önce tanıştığın herkesin kataraktı olmalı.”

Felix omzunu silkerek kendinden emin bir şekilde cevap verdi. Ve sonra Isaac’in telaşlandığı andan yararlanarak bir sandalye çekti ve masanın diğer tarafına oturmak için inisiyatif aldı.

“Şimdilik oturun. Benjamin de sonunda ağlamayı kesti.”

Birkaç saniye öncesinin aksine, Isaac’e oturmasını söylediğinde Felix’in yüzü ciddiydi. Koyu Prusya mavisi gözleri okyanus kadar derindi.

“Hadi konuşalım.”

“Hayır… Gitsek iyi olur.”

Isaac hiçbir şey duymamış gibi arkasını döndü, bir şey söylemek bile istemiyordu.

“Kurabiye!” Tam o anda Isaac’in kucağındaki çocuk aniden sevinçle bağırdı ve masaya doğru uzanarak onu durdurdu.

Arkasını döndüğünde, Felix’in parmaklarını vurduğu masanın üzerinde lezzetli görünen kurabiyeler ve süt vardı. Görünüşe göre Jack, uyandığında ağlama ihtimaline karşı çocuğu ikna etmek için önceden bazı atıştırmalıklar hazırlamıştı. Çocuk hemen ağlamaya başlayınca telaşlandıkları için ikram edememiş olsalar da, çocuk aç bir hayalet gibi kurabiyeleri keşfetmiş ve şimdi onlardan istiyordu.

Felix sessizce bir kurabiye aldı ve Benjamin’in önünde tuttu. “Kurabiye!” Benjamin, avuçlarından çok daha büyük olan kurabiyeyi kapmak için eğrelti otuna benzeyen minik ellerini kullanarak tekrar bağırdı.

“Yemeğini bitirdikten sonra git. Zaten burada bir sürü kurabiye var.”

Felix kurabiye tabağını çocuğa hitap etmeye çalışır gibi öne doğru itti.

“Henüz yemek yemedi, bu yüzden çok fazla kurabiye yemesi iyi olmaz.”

“Öyle mi…?”

Felix garip bir şekilde çenesini ovuşturdu. Tabağı alıp almamakta da kararsızdı. Elbette çocuk açgözlülükle kurabiyelere bakıyordu ama babası hayır dediği için yapabileceği bir şey yoktu.

Felix kurabiye tabağıyla oynarken kendini kederli hissederken, hala çocuğu tutan Isaac derin bir iç çekti ve sessizce sarışın adamın karşısına oturdu. Sonra Benjamin aniden masanın üzerine tırmanmak istercesine uzandı ve kurabiyelere doğru uzandı. Bir elinde yarısı yenmiş bir kurabiye vardı ama şimdiden bir tane daha istiyordu.

“Hayır.” Isaac daha konuşamadan Felix çoktan yeni bir kurabiye uzatmıştı bile. Çocuk ancak iki eline de birer kurabiye aldıktan sonra tatmin olmuş göründü ve sonunda yerleşip babasının bacaklarının üzerine oturdu.

Çıtır, çıtır- Çocuk tarafından çiğnenen kurabiyelerin sesi yüksek sesle yankılandı. Oğlunun kurabiyelere olan açgözlülüğü karşısında nutku tutulan Isaac sonunda dilini şaklattı.

“O gerçekten senin oğlun, ha? Yüzüne bakınca başka bir şey söylemeye gerek kalmıyor.” Felix çenesini bir elinin üzerine koyarak başını eğdi ve mırıldandı.

“Evet.” Isaac basitçe cevap verdi.

“Annesi?”

“Buralarda değil…”

“Bekar bir baba, ha? Ama neden ayrı yaşıyorsunuz? Ona bu kadar değer verdiğinize göre bir nedeni olmalı. Üstelik ikiniz aynı aile kütüğüne bile kayıtlı değilsiniz.”

“Bunu bile mi öğrendin?”

Isaac cevap vermek yerine sorarken yüzü kararmıştı. Felix karşısındaki adamın duygularındaki dalgalanmaları hemen fark etti, ki bu genellikle diğer insanlara karşı yapmayı umursamadığı bir şeydi, bu yüzden bu sefer elini salladı.

“Hayır, ben değildim! Sadece Tony bir şekilde bazı şeyleri araştırıyordu ve… tabii ki bu seni iyi hissettirmeyecek bir şeydi. Bunun için de özür dilerim.”

“Anlıyorum.” Isaac, paniğe kapılan ve hızla cevap veren Felix’e basitçe karşılık verdi. O anda Isaac’in karanlık ifadesi kayboldu. Yüzü her zamankinden farklı olmayan boş ifadesine geri döndü. Doğruyu söylemek gerekirse, oldukça şaşırmıştı. Allied Fansub tarafından çevrilmiştir. Parmaklarının uçları buz kesti. Olanlar aslında beklenmedik bir yerde bir boşluk ortaya çıkarmıştı. Gözlerini kapadı, sonra tekrar açtı ama kafasının içinde alarm zilleri çalmaya başlamıştı bile.

Bu konuda ne yapmalıyım?

“Peki, ne kadarını öğrendin?”

Felix Isaac’in sorusu karşısında omuz silkti. Önemli bir şey olmadığını söylüyordu ama Isaac ayrıntılı bir açıklama yapmadığı sürece çenesini kapalı tutmaya devam edecek gibi görünüyordu. Sonunda Felix, Tony’nin bir süre önce kendisine söylediği bilgileri tekrarlamak zorunda kaldı.

Isaac şaşırmış, endişeli ya da kızgın görünmüyordu. Sadece sessizce dinliyor, derin derin düşünüyordu. Görünüşü tuhaf bir merak uyandırdı.

“Bana neler olduğunu anlatmayacak mısın?”

Felix, dudakları çikolata ve kurabiye kırıntılarıyla kaplı çocuğa bir bardak süt uzatarak sordu. Nereden geldiğini kim bilebilirdi ama süt garip ama renkli resimlerle süslenmiş bir damlatmaz bardağın içindeydi, bu yüzden dökülmesi konusunda endişelenmeye gerek yoktu.

Çocuk bir elinde sıkıca bir kurabiye tutarken, diğer yumruğuyla kavradığı bardaktan süt içiyordu. Felix bu sahneye bakarken eğleniyor, dudaklarının kenarları kıvrılıyordu.

“Açgözlü çocuk. Sütünü içerken kurabiyeni yere bırakabilirsin. Artık burada atıştırmalıklarını çalacak kimse yok.”

Ancak çocuğun onun mırıldandığı şeyi anlayıp anlamadığı belli değildi.

“Durumum biraz karışık…”

Benjamin’in kurabiye yiyip kırıntıları etrafa saçmasını eğlenerek izlerken Isaac’in duygusuz sesi Felix’in kafasının üzerinde süzülüyordu. Felix başını kaldırıp baktı. Isaac her zamanki gibi ifadesizdi ama nedense huzursuz görünüyordu. Bu bakış Felix’in hoşuna gitmedi, bu yüzden dik oturdu, Isaac’le yüzleşti ve ona keskin bir bakış attı.

“Sadece söyle. Bunun ailenle bir ilgisi var mı?”

“Yok.”

“Ne o zaman?”

Isaac bir an tereddüt etti, ağzını açmalı mı yoksa kapatmalı mı bilemiyordu. Bir yabancıdan farksız olan Felix’e kişisel hikâyesini anlatmak istemiyordu. Ancak bir süre derin derin düşünen Isaac sonunda iç çekerek ağzını açtı.

“Gerçek şu ki, peşimde biri var.”

Felix’in ifadesi sanki böyle bir cevap beklemiyormuş gibi hafifçe değişti.

“Senin peşinde mi? Neden? Kim?”

“…Bu sana söyleyemeyeceğim bir şey. Ne de olsa kişisel bir mesele. Ancak Benjamin’in bu yüzden zarar görebileceğinden endişeliyim, bu yüzden bizi aynı aile kaydı altında bir araya getiremem. Aynı çatı altında da kalamayız. Annem de kağıt üzerinde bana bağlı olmadığı için Benjamin’i ona bıraktım.”

Isaac kısaca açıklama yaparken her zamanki gibi kayıtsızdı. Duygusuz yüzü insanı tedirgin ediyordu çünkü sanki kendi meselesinden değil de başkasının meselesinden bahsediyordu.

“Cık.” Felix dilini şaklattı. “Yani seni arayan kişi seni bulmayı başarırsa Benjamin ve annen ortaya çıkmasın diye mi?”

Isaac apaçık ortada olan bir şey sorulduğunda cevap verme zahmetine girmedi. Aile bağları onun için var olmamalıydı. Yerinin tespit edilmesi ve geçmişinin araştırılması durumunda, yalnız olduğu ve herkesten izole edildiği ortaya çıkmalıydı. Benjamin’le kalamamak en zor ve en acı verici kısmıydı ama başka yolu yoktu çünkü durum kötüye giderse ne zaman ve nasıl olacağını bilmiyordu.

Ancak Felix, Benyamin’in Isaac’ın oğlu olduğunu doğru bir şekilde öğrenmeyi başardı. Dahası, çocuğu bile kaçırdı. Bu, o insanların da aynı şeyi yapabileceği anlamına geliyordu. İşin kötüsü, hem annesini hem de Benjamin’i kaçırmak onlar için çok daha kolay olacaktı.

Bu düşünceyle Isaac’in üzerine buz gibi bir ürperti çöktü ve refleks olarak Benjamin’e sarıldı. Süt ve kurabiyelerin büyüsüne kapılmış olan çocuk bir köpek yavrusu gibi inledi. Ve Isaac ancak o zaman Benjamin’i çok fazla kuvvetle tuttuğunu fark etti, bu yüzden kollarını gevşetti. Ancak endişesi o kadar kolay geçmedi.

Onu kaçırmalarına izin veremem. Benjamin’i almayı başarırlarsa, onu Felix’in yaptığı gibi kolayca geri vermeleri mümkün değildi. Ne yapacağını bilmiyordu. Isaac’in omuzları bir türlü geçmeyen soğuktan hafifçe titredi.

İlişkilerinin ortaya çıkmasından korktuğu için evlerine bile sık sık uğrayamıyordu. Çocuğu haftada bir görüp görmemek konusunda iki kez düşünmek zorundaydı. İstese de sadece uzaktan çocuğunu izlemeye gidiyor ve sonra ayrılıyordu. Benjamin’in bir resmini bile asamıyor ya da yanında taşıyamıyordu. Her gün özlem dolu bir yürekle mektup yazıyor ama göndermeye kıyamıyordu. Felix sorduğunda düzgünce gönderdiğini söylese de aslında çoğunu biriktiriyordu.

Ayrıca en az altı ayda bir ev değiştiriyordu. Ve tabii ki Benjamin ve Isaac’ın annesi de aynı şeyi yapıyordu. Her halükarda, her zaman bir adım önde olmak daha güven verici olurdu.

Ancak bu şekilde hareket etmeye devam etmek giderek zorlaşıyordu. Benjamin bu yıl kreşe başlamıştı ve iki yıl sonra anaokuluna gidecekti. Isaac’in annesi de yaşlanıyordu, bu yüzden sık sık hareket etmesi kolay olmayacaktı.

Kendi başıma hareket etmeyi tercih ederim. Bu onun için ciddi bir endişeydi. Ve sonra, bu sefer Felix’ti. Çünkü hiçbir uyarıda bulunmadan hayatına giren Felix, bilinmeyen bir nedenle ona karşı romantik bir ilgi duyduğunu açıkça ifade etmişti. Allied Fansub tarafından çevrilmiştir. Tony ona kaçıp gitmesini söylemişti ama bunu tek kelime etmeden yaparsa ne olacağını bilmiyordu. Çünkü Felix ne kadar garip bir şekilde ısrarcı olabileceğini göstermişti ve şimdi Benjamin’i kaçırmaya kadar gitmişti.

Böylesine ürkütücü bir durumun tam ortasında, Felix’in de düşmanı olmasına izin veremezdi. Ona her şeyi şimdi anlatması muhtemelen en iyisi olacaktı. Ancak yine de Felix’e tam olarak güvenemiyordu. Nasıl tepki vereceği hakkında hiçbir fikri yoktu…

Sadece birinin peşinde olduğunu söyledi ama şimdi ne yapacağını merak ediyordu. Isaac gözlerini kapadı ve burnunu Benjamin’in saçlarına gömdü. Çocuğun süt ve bebek pudrasına benzeyen eşsiz tatlı kokusu yayılıyor ve endişeli zihnini yatıştırıyor gibiydi.

“Baba, dur.”

Benjamin kıkırdadı ve sanki bunu sinir bozucu bulmuş gibi başını salladı. Her hareketinde çocuğun yumuşak saç uçları Isaac’in yanaklarını ve burnunun ucunu gıdıklıyordu. O anda Isaac’in dudakları, o farkında olmadan nazik bir gülümsemeye dönüştü.

“Sana yardım edeceğim.”

Karşısında oturan ve çenesini bir eline dayamış olan Felix ağzını açtı ve kayıtsız bir tonda konuştu. Bakışları küçümseyiciydi, sanki Isaac ve Benjamin’in birbirlerine şakacı bir şekilde takılmalarından hoşnut değildi.